Genel

MÜSLÜMANIN “Helal İlaç” SORUMLULUĞU 


20 Temmuz 2019’da GİMDES merkezimizde gerçekleştirilen “HELAL İLAÇ” zirvesinde Dr Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER’in yaptığı konuşma;

“İlaçta “Helal” kavramı sorgulandığında, konu ile ilgili birçok olumlu ya da olumsuz ön kabuller ortaya çıkabilir. Bunun sebebi ise kişilerin helalliğe ve ilaç tüketimine, nereden ve nasıl baktıkları ile ilgilidir. 19. yüzyıl ile hızlanıp günümüze kadar gelen sanayi devrimi, ilaç ve kozmetik ürünler sektöründe seri ve yaygın üretime yol açmıştır. Fakat geleneksel yaklaşımlarında gelişim gösteremeyen İslam toplumlarında ilaç ve kozmetik ürünlerinin kullanımı, sadece yarar-zarar düşüncesi üzerinden olmuş; bu tür temelde kapitalist bir değişime uygun mekanizmalar ile cevap verememişlerdir. 

Kur’an-ı Kerim’de haramlık çerçevesi Maide-90, Bakara-173, Maide-3, Enam-145, Nahl-115 ayetlerinde belirtildiği üzere; alkol, ölü hayvan (leş), akıtılmış kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar ve boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup ta canlı iken kesilmemiş olarak belirtilen usulüne uygun ölmemiş hayvanlar ile sınırlandırılmıştır. İlaç ve kozmetiklerle ilgili “helal” ve “haram” kavramları için de, bu sınır göz önüne alınmalıdır. 

İslam dininin yasaklamış olduğu alkol, sarhoşluk vererek bilinci devre dışı bırakan etil alkoldür. Çözücü, taşıyıcı ve birleştirici molekül olarak etil alkolün ilaç ve kozmetik yapımında, özellikle şurup, sprey, inhaler ve tablet formülasyonlarında yaygın kullanımı vardır. Etil alkolün henüz birebir uygun alternatifi yoktur. Su, eter, gliserin ve diğer alkoller etil alkol yerine kullanıldığında maliyet ve toksisitenin artması, ilaçların biyoyararlanım ve farmasotik şekillerinin azalması söz konusu olmaktadır. Ancak bugün için böyle olması, uygun bir alternatifin bulunamayacağı demek değildir. Bu yüzden içerisinde etil alkol bulunan bir ilacın kullanılması önerildiğinde, öncelikle bu kullanım gerekliliğinin sorgulanması lazımdır 

İnsan ya da hayvan kökenli cenin (fetüs) ve plasentalar, genellikle anti-aging (yaşlanma karşıtı ya da konforlu yaşlanma) ve kozmetik ürünlerde kuıllanılmaktadır. Bunların kullanılması ise ölü hayvan (leş) kapsamında değerlendirilmektedir. Aslen haram olan bir kaynaktan elde edildiğinde, bu tür ürünlerin kullanılması uygun değildir ve hiçbir şekilde kullanımı için ruhsat verilemez. 

Kollajen, jelatin, sistain vs. gibi hayvanlardan elde edilen ve yaygın olarak kullanılan ürünlerdir. Kaynak aslen helal olan bir hayvan ise, üretim prosesinde de herhangi aykırı bir durum yoksa kullanımında bir sıkıntı yoktur. Fakat aslen haram olan bir kaynaktan elde edilme durumunda, helal bir kaynak alternatifi talep edilmeli ve bu alternatifin olması halinde kullanılmalıdır. 

Akıtılmış kanın, hangi kaynaktan olduğu belirtilmeksizin Kur’an’da yasaklanmıştır. Kanın yasaklanma gerekçesinin bir izahı olarak, Cahiliye dönemi Arap kültüründe kanın gıda olarak tüketimine rastlanmaktadır. Günümüzde yaygın bir kullanıma sahip olan kan ve kan ürünleri için çoğunlukla, insanlar gönüllü bağış çerçevesinde kaynak olarak kullanılmaktadır. Bu ürünlerin sadece tıbbi zorunluluk durumunda kullanılmaları mümkün olduğundan; Kur’an’da belirtilen ruhsat çerçevesinde kullanımında bir sıkıntı yoktur. 

Domuzdan günümüzde jelatin, enzim, hormon ve emülsüfyan (yardımcı madde) kaynağı olarak yararlanılmaktadır. Jelatin ve emülsüfyanlar taşıyıcı, birleştirici ve kıvam verici moleküller olarak kullanılırken, enzim ve hormonlardan direkt ilaç hammaddesi şeklinde ilaç yapımında faydalanılmaktadır. Enzim ve hormon preparatları ve kapsül şeklindeki ilaçlar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Balık jelatini ve bitkisel kökenli emülsüfyanların, domuzdan elde edilen jelatine bir alternatif olarak kullanılmasına rağmen; bunlardan elde edilen ürünlerin maliyeti yüksek olmakta ve kapsül mukavemeti de istenilen düzeyde olmadığından her ilaç için kullanılmaktan kaçınılmaktadır. Domuzdan elde edilen enzim ve hormonların alternatifi ise, diğer hayvanlar olmaktadır. Bu meselenin çözümünde öncelikle helal hayvan ve bitki kökenli kaynakların kullanılması esas alınmalıdır. 

Batı ve Ortodoks tıp dünyası için anlamlı bir nedensellik oluşturamayan “Helal” kavramı, bir Müslüman için varlığının temel prensibi olan “tevhid” in hayatına yansımasıdır. 

Günlük hayatımızın sağlığımız ile ilgili bölümüne helal ve haram kavramlarının yerleştirilmesinde yaşadığımız en önemli problemlerimiz şifanın mutlak kaynağının Allah olduğunun unutulması ve Kur’an kökenli bir bilinç eksikliğidir. Bunlara bağlı olarak helal-haram anlayışı gelişmemekte ve sadece tek dünyalı bir iyilik hali hedeflenmiş olmaktadır. 

Bir ilac ürününün üretilmesinde, helal ve tayyib olma anlayışının gerçekleşmemesi, Müslümanlar için önemli bir sorundur. Diğer bütün üretim alanlarında olduğu gibi, bu sektörde de üretim maliyetlerinin aşırı öncelenmesi yapılmakta ve piyasa ekonomisinin acımasız kuralları uygulanmaktadır. 

Üretilen bir malın tüketilmesi sürecinde yaşadıklarımız, Müslümanların tüketim bilincinin olmadığını, ihtiyaç ve gereklilik kavramlarının yerleşmediğini ve yaygın bir kanaat eksikliği olduğunu göstermektedir. Kapitalist sistemlerin hayatın her alanına yerleştirdiği tükettirmek için tüketim politikalarının da etkisi ile, Müslümanlar bilinçli bir tüketim eylemi içine girememektedirler. Bütün bu eksikliklere bağlı olarak Müslümanlardan yeterli bir helal ürün talebi ise, çoğu ülkede açığa çıkmamaktadır. Bu durum ilaç için de geçerlidir. 

İlaç şirketleri İslam coğrafyasını sadece Pazar ekonomisinin koşu alanından başka bir duyarlılıkta görmemiş ve görmeyecektir. Şifanın Allah’tan gayrısından medet ummak olduğu bir tıp ve hekim anlayışı zaten İslam dışıdır. Halbuki, sebeplerin ve şifanın aranmasında sadece araç olan ilaç ve besin desteği tanımlı ürünler, Müslümanın ahdi ile çelişen ürünler olmaktan uzak olmalıdırlar. 

Günümüzde bu ürünlerin, üretim yöntemleri-kullanılan maddeler-nihai ürün evsafı-kullanım nedeni ve süreleri gibi yönlerden değerlendirmeye tabi tutulup; bilimsel çalışmaların desteği ile dikkatli, keskin bir bakışla ayırt edilmeleri gerekmektedir. 

Ekonomik ve siyasal bir amaç olarak kabul edilen ilaç, günümüzün en aktif para ve yaşam silahlarından biri olarak kullanılmaktadır. Batı için bu piyasanın mantığı ve kuralları ”yasal bağımlılık pazarı”dır. Bu pazarın dinamiklerinin ve argümanlarının değişimini istemeyecek ve karşısında olabilecek bütün alternatifleri hep karalayacaktır. 

Kaldı ki bu sistem, kendileştiremediği üretim ve dağıtım piyasalarına kota ve engeller koymaktadır. Bu özellikle Uzakdoğu ,İran, Çin, Endonezya, Malezya ve Hint ürünleri için geçerlidir. 

Hammadde ve yardımcı ürünlerin helal ve tayyib olmasının öncelenmesi, bilinç ve talep düzeyinin Müslüman milletlerce önemsenmesi ile ortaya çıkartılıp geliştirilebilir. Yoksa mevcut ürünlerin ampirik düzeyde ayırılması ve basit tespitlerden öteye geçemeyen sınıflamalarla karşılaşılır ki; bu bizi çıkmazlara götürür. 

Bizim çalışmalarımız alternatif oluşturmaktan çok ürünlerin inanç sistemimizin standardı ve hassasiyeti göze alınarak hazırlanmasını sağlamak ve devamını temin etmek temelinde olmalı. Kendi standardımızı ortaya koymalı ve bunun özgün olmasını, dinamik yapıya sahip İslam düşüncesi ile çelişmemesini öncelemeliyiz. 

Burada ortaya konulmaya çalışılan kabul ve redlerin oluşması için belli standartların bilimsel kurullarca tartışılması ve İslam toplumları arasında birliği oluşturacak ortak aklın ve zihinsel gücün tesisidir. Henüz dünya çapında bütün Müslümanlara yönelik helal ilaç ve kozmetik taleplerini karşılayan bir merkez bulunmamaktadır. 

Herkesin kendine göre çıkarımlarla yol alması, direkt olarak insan sağlığını ilgilendiren ilaçta ayrı kaoslar ortaya koyar. İlaca gıda ve ihtiyaç ürünleri gibi yaklaşamayız. Gıda ve ihtiyaç maddelerinde tercihler vardır ve bu durum doğaldır. Ancak ilaçta uzman kontrolü, duruma bağlı mecburiyet ve kasıt vardır. Yani kişi iradesine bırakılacak kesin tercih, her zaman söz konusu olamaz. 

Yasaklığı söz konusu olan şeylerin ayetler ışığında net olması ve kullanımlarının ruhsat şartına bağlı kalması, serbest kullanıma izin vermez. Bu açılım bize ilaç v.b. ürünlerin tasarımından üretimine geçen her bir aşamada, tıp ve eczacılık eğitiminde“Helal” kavramının sorgulanması gerçeğini ortaya koyar. Duyarlılık tercihini fertlerden beklemek, üretim-dağıtım piyasalarında tam anlamı ile kamplaşma ve uzman kadrolara (doktor ve eczacı) bir güvensizleştirme ortaya koyar. 

Her şeyin sayısallaştırılıp paradoksal eğrilerle ifade edildiği bir çağda “elif“ gibi düzgün, dik ve Allah’a ulaşır olmak, bizi bir adım daha öne çıkarır. Şarlatanların, sömürücülerin ve “Helal” kavramını bir piyasa olarak görüp çok sıfırlı konuşanların töhmetli yaklaşımlarından korur. İnsanlık için hayırlı ve temiz düşüncelerimizin kirlenmesini önler. 

Sonuç olarak “Helal” hayatımızın gıda, ilaç, kozmetik, besin takviyesi alanlarında, Müslümanlar tarafından kesinlikle ihmal edilmemesi ve üzerinde azami özenin gösterilmesi gereken önemli bir kavramıdır. Bu konunun aydınlatılması bütün Müslümanların sorumluluğudur.”